HAVA NEDEN BU KADAR SICAK? MEVSİMLER Mİ DEĞİŞİYOR?
Bildiğiniz gibi ülkemizin içinde bulunduğu coğrafya, 4 mevsimin net bir şekilde yaşandığı bir bölge. Ancak özellikle 15 – 20 yıl öncesini düşündüğümüzde mevsimlerin, bizim hatırladığımız mevsimlerle aynı olmaması. Bu durum özellikle son 5 yıldır kendini ciddi anlamda hissettirmeye başladı.
Erken başlayan yaz mevsimi, sonbahar ve ilkbaharın bir kaç hafta sürmesi, kışların ise yeteri kadar soğuk ve yağışlı geçmemesi hepimizin bildiği, konuştuğu fakat insanoğlu tarafından hala gerekli önlemlerin alınmadığı “Küresel Isınma“nın bir sonucu. Peki o hep kafamızda canlandırdığımız ve korktuğumuz “kuraklık” tahminimizden daha mı yakın? Petrol, toprak için değil de artık su için mi savaşacağız? Gelin birlikte göz atalım.
HAVA SICAKLIĞI NORMAL Mİ YOKSA KURAKLIK HABERCİSİ Mİ?
2020-2021′ de yaşadığımız sıcaklık artışı, son 20 yıl içerisindeki en göze çarpan sıcaklık artışlarının yaşandığı 2016 yılını da geride bıraktı. Kasım ayındaki sıcaklık artışı beklenilenin çok üzerindeydi. Sıcaklık artışını en çok hisseden şehirlerimizden biri olan İstanbul’un Ocak ayı ortlamalarında sıcaklık maksimum 8.8-9 dereceyken, bu günlerde sıcaklıklar 13-14 derece civarında seyir ediyor. %75’e yakın bir artıştan söz ediyoruz.
Kuraklık, bir çok değişkeni içinde barındıran, on yıllar hatta yüzyıllar süren bir süreç. Bölgesel anlamda, yani bulunduğumuz coğrafya için kuraklık paniğine kapılmak için çok erken fakat küresel olarak geç kalmak üzereyiz. Evet gezegenimizin 3/4 ü sularla kaplı. Evet teknolojimiz artık deniz suyunu, içme suyu olarak kullanabilmemize olanak sağlıyor fakat bu arıtma yöntemleri şu an için kendi su kaynakları kesinlikle yeterli olmayan ülkeler tarafından son çare olarak kullanılıyor.
Uygulamalar çok maliyetli ve düşük miktarlarda içme suyu elde edilebiliyor. Şahsi düşüncem, en azından içinde bulunduğumuz yüzyılda insanların içme suyuna ulaşım konusunda bir problem yaşamayacağı ancak özellikle tarım ve suyun çok kullanıldığı sektörlerde büyük reformlara gidilmesinin kaçınılmaz olacağı.
KÜRESEL ISINMA VE İKLİM KRİZİNE NASIL ENGEL OLABİLİRİZ? GEÇ Mİ KALDIK?
Küresel ısınma ve mevsim değişikliklerinin en temel sebebi fosil yakıt kullanımının tüm dünyayı sarması. Özellikle sanayide çokça kullanılan fosil yakıtlar, ülkelerin / patronların çevreye duyarlı bir çalışma sistemi için fazladan masraf yapmak istememesi sonucu küresel ısınmanın en ciddi etkeni durumunda. Çin ise hem nüfusu, hem de sanayi ölçeğiyle bu konuda gezegenimize en çok zarar veren ülke konumunda. %90 oranında fosil yakıtlar kullanılıyor fakat bu fosil yakıtların içerisindeki karbon bileşenleri atmosfere karıştığında oksijenle birleşerek karbondioksit oluşumuna sebep oluyor. Karbondioksit, kar topu misali atmosferimizde git gide çoğalmaya başlıyor. Yine eriyen buzulların içerisindeki karbondioksit, buzulların erimesiyle birlikte atmosfere salınıyor ve küresel ısınma daha da hız kazanıyor.
KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI HANGİ ÖNLEMLER ALINMALI?
Bu kısmı biraz basit ve anlaşılır ele almak istiyorum çünkü bu sorunun cevabı coğrafyadan coğrafyaya değişir. Ülkemiz ve kendi coğrafyamız adına konuşalım.
Öncelikle yeşil alanların arttırılması şart. Marmara bölgesinde kişi başına düşen yeşil alan 4-5 m2 iken, şu an 1.5-2 m2 arasında değişiyor ve bu değişim sadece 10-12 yıl içerisinde kendini gösterdi. Oksijen üretimi artmalı, karbondioksit üretimi ise azalmaltılmalıdır. Üretilen karbondioksitin absorbe edilmesi için “toprak alanlar”ın arttırılması çok kilit. Toprak, karbondioksiti absorbe eder. Biz ise bunun tam tersi hareket ediyoruz ve bunu sadece bir bölgede değil, tüm gezegende yapıyoruz. Uluslararası anlaşmalara atılan imzalar hala ülke otoriteleri tarafından ciddiye alınmıyor. İçinde bulunduğumuz yüzyılda kuraklık ve küresel ısınmanın, filmlerde izlediğimiz kuraklık ve sıcaklığa ulaşacağını her ne kadar düşünmesem de, günden güne gelişen teknoloji ve ülkeler arası rekabet, her bir sonraki jenerasyonun global huzura karşı daha da vurdumduymaz olması bu konudaki iyimser düşüncemi baltalıyor. Yeşil alanlarımızı korumak zorundayız.
Dünyayla bir savaş halindeyiz.
Kazanırsak, kaybedeceğiz…